Lev Tolstoy’un İnsan Ne ile Yaşar? adlı eseri, insanın varoluşuna dair derin felsefi ve ahlaki sorulara yanıt arayan bir yolculuktur. Bu hikâye, yüzeyde basit bir masal gibi görünse de, aslında insanın gerçek ihtiyaçlarını, hayatın anlamını ve bizi gerçekten yaşatan şeyin ne olduğunu sorgulayan evrensel bir ders sunar. Hikâyenin başkahramanı Simon, yoksul bir ayakkabıcıdır; sade ve zorluklarla dolu hayatı, soğuk bir kış günü kapısının önünde bulduğu gizemli bir adamı evine almasıyla değişir. Bu gizemli yabancı, aslında kanatları koparılmış ve Tanrı tarafından dünyaya gönderilmiş bir melektir. Tanrı, ona üç temel gerçeği öğrenme görevi vermiştir: İnsanın içinde ne yaşar? İnsana ne verilmemiştir? İnsan ne ile yaşar? Simon’un karısı, tüm yoksulluğuna rağmen bu yabancıyı sevgiyle kabul eder ve ona ellerinde olan son ekmeği bile paylaşmaktan çekinmez. Melek Michael, insan dünyasında yaşarken bu üç sorunun yanıtını öğrenir: İnsanın içinde yaşayan şey sevgidir; insana verilmemiş olan şey geleceği bilme yetisidir; insan ise yalnızca sevgi ile yaşar. Bu basit gibi görünen cevaplar, aslında insan yaşamının en derin gerçeğini ortaya koyar. Tolstoy’un hikâyesi, bize sevgiyi hayatın merkezine koymayı öğütler ve başkalarına duyulan şefkatin insanı insan yapan yegâne değer olduğunu hatırlatır. Michael, dünyada geçirdiği zaman boyunca insanın çelişkilerine, zayıflıklarına ve büyük iyilik potansiyeline şahit olur. İlk başta Simon’un evine gelen bu yabancı, soğuk ve duygusuz görünür; çünkü insanların dünyasında sevginin ne kadar güçlü olduğunu henüz anlamamıştır. Ancak, Simon’un ve karısının ona gösterdiği karşılıksız sevgi, onun ruhundaki soğukluğu eritmeye başlar. Zamanla insanlardan öğrendiği dersler, ona Tanrı’nın büyük planının sevgi üzerine kurulu olduğunu gösterir. Melek Michael’ın karşılaştığı yoksul çiftler, zengin ama mutsuz insanlar ve kendisine yardım eden merhametli yürekler, ona şunu öğretir: İnsan, mal mülk veya güçle değil, sevgiyle yaşar. Sevgi, Tolstoy’un bu hikâyedeki en güçlü mesajıdır; insanı hayatta tutan ve anlam kazandıran tek gerçek güç budur. Sevgi olmadan insan, yalnızca boş bir kabuktan ibarettir. Hikâyenin sonunda Michael, Tanrı’nın ona öğrettiği üç büyük gerçeği Simon’a açıklar ve kanatlarını geri kazanarak gökyüzüne yükselir. Ancak geride, insanın yaşamına dair unutulmaz dersler bırakır: İnsan, başkalarına duyduğu sevgi ile yücelir; sevgi, yalnızca insanın ruhunu beslemekle kalmaz, aynı zamanda onu dönüştürür ve iyileştirir. Simon ve karısı, bu dersin en somut örnekleridir. Onların basit yaşamı, karşılıksız sevginin ve merhametin ne kadar büyük bir güç olduğunu gösterir. Tolstoy, bu hikâye aracılığıyla okuyucularını kendi hayatlarını sorgulamaya davet eder: Gerçekten ne için yaşıyoruz? Hırslarımız, arzularımız ve günlük telaşlarımız içinde kaybolurken, bizi hayatta tutan şeyin başkalarına duyduğumuz sevgi olduğunu unutmamalıyız. İnsanı yaşatan, başka birinin yüreğinde hissettiği karşılıksız sevgidir. Bu sevgi bazen bir dostun desteği, bazen bir ailenin fedakârlığı, bazen de tamamen yabancı birinin merhametli bir dokunuşu olabilir. İnsan Ne ile Yaşar?, insan ruhunun özüne inen, onu merhamet, fedakârlık ve şefkatle yıkayan bir hikâyedir. Tolstoy’un sade ama derin anlatımı, okuyan herkesin yüreğine dokunur; bu hikâye, sadece bir masal değil, her bireyin ruhsal yolculuğuna rehberlik eden bir fener gibidir. İnsan hayatındaki gerçek zenginlik, ne kadar paraya sahip olduğumuzda ya da ne kadar büyük başarılara ulaştığımızda değil, başkalarına gösterdiğimiz sevgide saklıdır. İnsan Ne ile Yaşar? bize, geleceği bilmeden yaşadığımız bu dünyada en önemli şeyin sevgi olduğunu hatırlatır. Melek Michael’ın öğrendiği dersler, sadece onun kanatlarını geri kazandırmaz; aynı zamanda okurun kalbine de kanat takar, ruhunu sevgiyle yeniden inşa eder. Tolstoy’un bu evrensel mesajı, okuyan herkesin içinde yankılanır ve bizi daha iyi, daha sevgi dolu insanlar olmaya davet eder.

Bir Yorum Yazın